Bugün özellikle Efe açısından heyecanlı bir gün oldu.Çünkü akşam Barcelona-Viilarreal maçına biletleri vardı ve Camp Nou’ya gidip maçı izleyeceklerdi.
Maç gece 21.00’de başlayacaktı.Biletleri İstanbul’dan internetten aldım.İki bilet toplam 83 Euro tuttu .Bileti almak kolay zaten görüş açılarına varıncaya kadar internette yerleri gösteriyor ve elektronik bilet cep telefonunuza geliyor.Ancak güzel yerler sanırım kombine satıldığı için genelde stadın üst kısımlarında yan yana iki koltuk bulabilmiştim.Ama Efe açısından önemli olan orada bulunmak Messi’yi canlı izlemekti..
La Rambla’da bir cafede kahvaltımızı ettik.Txapela adlı bir yer.Bunlar sanırım zincir çünkü bir çok yerde daha aynı amblemle karşımıza çıktı.Minik sandviç ekmeklerinin arasında ton balığı yada somon peynir çeşitleri gibi seçenekler ile kahvaltı yapılıyor.Tabi her yerde olduğu gibi kruvasanlar.
CASA BATTLO VE CASA MİLA
Kahvaltımızı tamamladıktan sonra yürüyerek Casa Battlo’ya ulaştık.Gaudi’nin renkli ,Alice Harikalar Diyarında hissi veren fantastik tasarımlı apartmanı.Kişi başı 21.5 euro ,Efe ve Ela’dan ise para almıyorlar.Audio Guide ise bu ücretin içine dahil.
Apartmanın içine girdiğinizde zaten mavi seramikler ,merdiven boşluğu,seramiklerin ahşap ile uyumu dikkatinizi çekiyor.Salonda Ela’nın boyutlarına uygun harika bir şömine köşesi var.Ayrıca salonun pencereleri görülmeye değer.Arka taraftan güzel bir terasa çıkışı var.Terasdan binaya doğru baktığınızda da detaylar çok güzel.En üst katında ise bacalar, ses akustiğini duyabileceğiniz minik kubbeli oda ve şehrin görüntüsü de fotograflık.Yine üst katta bina ile ilgili kısa bir animasyon film izliyorsunuz.Bu filmde bazen bina ağaç gibi dallar ve yeşiller fışkıran bir hal alıyor bazen bir kertenkeleye dönüşüyor sonra balkonlar kuru kafa olarak yükselip dans ediyor.Gaudi genel olarak köşeden kaçınmış.Doğadan ilham aldığı için genelde köşeler yerini kıvrımlara bırakmış.Ziyaretimiz sırasında yine Gaudi’nin tasarladığı sandalye,masa gibi eşyaları da sergiledikleri için görme imkanı bulduk.
Buradaki turumuz bitince Casa Mila’ya devam ettik.İkisi de yürüyüş mesafesinde ve birbirine yakın.Burası da Gaudi tarafından 1906 -1910 arası inşaa edilmiş.Bu bina da Casa battlo gibi ücretli giriş.Bu nedenle ikisine de para vermek istemedik ve dıştan incelemekle yetindik. Özellikle balkonlar dalgalı deniz görünümünde.Halk arasında taş ocağı adı verilmiş.Ancak çatısı fotograflarını gördüğüm kadarı ile tuğla kemerler ve heykeller ile gerçekten orjinal ve çok güzel.Yine çatıda binanın planı,maketi ve Gaudi’nin ilham aldığı objeler de sergileniyor.Bu bazen bir salyangoz ,bazen bir yaprak kısaca doğanın kendisi.Kendisi ‘-‘atölyemin hemen dışındaki ağaç benim akıl hocam” diyerek bunu dile de getirmiş zaten.Binaların cephelerini süslü tuğlalar,renkli taş düzenlemeleri,seramik parçalarını bir araya getirerek oluşturulan çiçek yada hayvan figürleri,metalleri de bunlarla harmanlayarak bir araya getirdiği geometrik desenler oluşturmaktadır.
PARK GÜELL
Buradan metroya binerek Park Güell’e devam ettik.Bugün Gaudi’nin en önemli eserlerini görme arzusundaydık.Sonuçta bulunduğumuz şehir Gaudi ile anılır olmuş ve şehri anlamanın ilk yolu onun eserlerini tanımaktan geçer bence..
Gaudi mimarlık kariyerinin başındayken şehrin ileri gelen zenginlerinden Kont Güellin ile tanışmış.Güellin ondan kendi adına mimarlık yapmasını istemiş ve bunun karşılığında da tüm masraflarını karşılamış.Park Güell 1900 -1914 arasında bu aile için yapılmış.Yazlık bir ev,büyük bir bahçe,seyir terası gibi kısımlardan oluşuyor.Park 1923 yılında halka açılmış.Barselona ve denize hakim bu seyir terasında dalga görünümlü,renkli mozaik kaplı dev bir bank bulunuyor.Bu arada buraya nasıl gittik hemen yazayım,Casa Mila’nın hemen oradan metroya bindik.(diagonal) Yeşil hattı takip ederek Vallcarca duragında indik.Burada indikten sonra yürüyen merdivenler sayesinde tepedeki parka kadar çıkabildik.Park Güell’e girebilmek için de önce bilet alıyorsunuz bilet aldığını yerden başka bir yere devam ederek de bir de orada giriş kuyruğuna giriyorsunuz.O gün sanırım pazar olması sebebi ile hem bilet alınacak yer hem de giriş kapısında sıra vardı.Pazar günü hafta boyunca geçirdiğimiz en sıcak günlerden biriymiş.Bunu şimdi söyleyebiliyorum ama o gün park da otururken bile rüzgarın üşüttüğünü hatırlıyorum.Diğer günler ne kadar üşüdük tahmin edebilirsiniz:)
XAMPANYET TAPAS BAR
Park gezimiz de bitince metroya bindik ve sarı hatta bulunan Jaume duragına gittik.Burayı artık siz de öğrendiniz.Picasso müzesinin bulunduğu eski şehir bölgesi.Burada çok popüler bir tapas bar olduğunu okumuştum.Küçücük bir dükkan,genelde popülaritesi yerli halkın tercih ettiği bir yer olması sebebi ile.Sürekli kalabalık,lezzetler için hemen hemen herkes övgüler düzmüş.Adı Xampanyet !!
Burayı bulduk.Siz bizim kadar aramayın, önce müzeyi bulun müzenin karşı sırasında biraz daha aşağıda..Gerçekten içi minnacık bir bar.10 masa ancak var.bir de ayak üstü yenebilecek bar kısmı ..Bir süre sıra bekledik.Sonra minik masamıza geçtik.İngilizcesi çok kıt olan ama ne sunacağını iyi bilen görevli yanımıza geldi.Ateş’de biz seçimi size bıraktık dedi.Masamıza çeşit çeşit tapaslar geldi.Ançuezli,meşhur patatesli omletleri,kalamar,tuna balığı,közlenmiş ve tuzlanmış incecik minicik yeşil sivri biberler üzerinde bonfile dilimleri…..Ve daha neler neler.Ekmek zaten bol domates ve zeytinyağı soslu olarak geliyor.Sadece onunla bile doyabilirsiniz.Geleneksel içkileri Cava ve Sangria.Küçük bar gayet de efektif bir şekilde dizayn edilmişti.Barın hemen önünde soğuk mezeler ve zeytinlerden oluşan büfe,arkada içki rafları,tavana doğru imzalı barselona formaları,dekor mu yoksa kullanılıyormu anlamadığım tahta fıçılar ve mavi sarı renklerdeki çini seramikli duvarlarla ortam çok hoştu.4 ümüz keyifle ve bol bol yedik.56 euro da hesap ödedik.O gün akşama kadar bir daha acıkmadık.
AKVARYUM-SAHİL VE AKŞAM MAÇ
Buradan çıktıktan sonra Port Vell’e devam ettik.Çıktığımızda yağmur çiseliyordu.Marinada büyük bir AVM benzeri yapı var.(Moll Espanya) İçinde akvaryum olan..Ama öncesinde çocuklar şişme yataklar üzerinde ,bellerine takılan ve ipler ile tepeye bağlanmış zıplama aletine binmek istediler.
Ela bile Efe’den aldığı cesaret ile korkmadan bindi.O soğukta ve rüzgarda zıp zıp zıpladılar.Sonrasında içerisi sıcak olur diye düşünerek Akvaryuma gitmeye karar verildi.Ben daha önce hem İstanbul’da hem Londra’da girmiştim.bu yüzden hem o kadar para ödeyerek girmek istemedim hem de bana keyif vermeyecekti.Ateş çocuklarla girdi bense yaklaşık 4 km yol yürüyerek marinayı dolaştım.
Yazın kesinlikle çok keyifli olduğunu düşündüğüm kocaman bir plajları var.o gün bile çocuklar kumların üzerinde uçurtma uçuruyorlardı.Diğer tarafta ise limanın oradan teleferik kalkıyor ve Parc de Mirador’a götürüyor.bu 5 dakikalık bir teleferik yolculuğu.Ama saat 17.30 da kapanıyor.Çocuklar akvaryumdayken ben ring sefer yapmayı düşündüm ama gidiş dönüş 17.30 ‘u geçeceği için bileti ancak tek yön veriyorlardı.Teleferiğe binmeden sadece yukarı çıkıp manzaraya bakmak da 5 euro.Eski yeni tüm yapılara bilet alıp manzara seyrettirdikleri bir misyon yüklemişler.Kristof Kolomb heykeline de aynı şekilde çıkılıp La Rambla caddesi yukarıdan seyredilebiliyor.
Çocukların akvaryum gezisi de yaklaşık 1 saat 15 dakika sürdü.Sonrasında otele döndük.Biz Ela ile günü bitirdik.Ateş ve Efe ise maç öncesi odada biraz dinlendiler ve 19.45 gibi çıktılar.Stadyuma gidiş yine metro ile rahat.Ama indikten sonra kapıya ulaşmak için biraz yürümüşler tabi..Üstelik o saatte daha da soğukmuş.Stadyuma girdiklerinde biletleri gökyüzüne yakın bir yerde olunca Efe Messi’yi zor seçmiş..Ama işin kötüsü dayanılamayacak bir rüzgar ve soğuk yemişler.Biraz daha aşağılara inmişler ama orası da çok soğukmuş ve ilk yarı bitiş düdüğü ile maçtan çıkmışlar.Ardından çok akıllıca bir hareket ile La Rambla caddesinde sıcacık , güzel bir yer bulup dev ekranda maçın ikinci yarısını izleyerek pizza yemişler.
Baba oğul gayet mutlu bir şekilde odaya geldiler..Harika bir günü tamamladık ,ailemiz bir araya geldi ve ben de huzurla uyudum..
Barselona’da 3.gün için tıklayın,
Bunlarda İlginizi Çekebilir
Son Yorumlar