Londra’dan bıkılmaz, asla bıkılmaz. Hele bir de yanınızda İnci varsa! Cuma öğleden sonra yola çıktık ve saat farkının avantajıyla günü yakaladık. Otelimizi kısa vakit içinde pratik olması için Jermyn St. üzerinde The Cavendish London olarak seçtik. Yani Regent Street’e paralel bir cadde ve hemen sokağın girişinde Fortnum&Mason var. Eşyalarımızı otele bıraktığımız gibi Regent Street üzerindeki Hollister mağazasına. 🙂 Sıkılana kadar ortalığı talan ettik ve ”-mağaza gezmeye mi geldik? haydiiiii ! ” diyerek, ver elini Soho.
Akşam yemeği için seçtiğimiz mekan, Çin Mahallesi içinde ve oldukça lezzetli bir yerdi. Ama sanırım cuma akşamı olmasının etkisi ile içerisi çok kalabalıktı ve uğultulu ortam, birbirinizi duymanızı bile engelliyor. Yemeğimizi yedikten sonra Covent Garden’a gittik. Niyetimiz Punch&Judy’de bir şeyler içmek ve meydanı seyretmekti. Ama o kadar kalabalıktı ki herkes ayakta sohbet ediyordu. İstanbul’dan o gün gelmiş bizim için, ayakta sohbet zor. 🙂 Covent Garden’da başka bir pub bulup keyif yaptık.
Cumartesi günü Londra’da yapacak şey o kadar fazla ki! Karar vermek çok zor. Ama önce sıkı bir kahvaltı. Kahvaltı için benim tek adresim The Breakfast Club. İnci ile sabah erkenden kapısında olduk ama buranın değişmez kuralı gibi, kaçta gidersen git sıra beklemek kaçınılmaz. 🙄 Ancak beklediğimize değen nefis bir kahvaltı edecek olmanız da garanti. Kahvaltımızın ardından Oxford St. ile başlayarak biraz gezindik. Elimizde Oyster Card’larımız olduğu için (Londra’nın akbili) istediğimiz gibi metroyu rahatça kullandık. Biraz yorulur gibi olunca yemeği Hyde Park’ta yemeğe karar verdik. Park içinde, göl kenarındaki cafeden sandviçlerimizi alıp iki şezlong kiraladık. Hem karnımızı doyurup hem dinlendik. Ver elini Notting Hill ve Camden Town. Camden’daki açık pazardan şapkalar aldık. Burası her zaman çok kalabalık. Sıcak ve kalabalık olması bir yandan da bizi bunalttı tabii. Yine bir pub ve dinlenme molasının ardından Notting Hill’e gittik.
Yeni şapkalarımız başımızda, otele gitmek üzere metroya bindik. Fakat saate bir baktık ki gün neredeyse bitmiş ve bu akşam için aldığımız müzikalin başlama saatine ancak yetişeceğiz. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Otelde bir duş alıp temiz giysileri giyinme fırsatı bulamadan paldır küldür, bütün günün tozu ve teri içinde oyuna koştuk. Prince Edward Theatr, oyunumuzun adı Aladdin. 😉 Bol renkli, danslı, fıkır fıkır kostümlü, kısaca neşeli bir oyundu. Aç bir halde çıktık. İnci’yi daha önceki gelişlerimde denediğim ve çok sevdiğim İtalyan Restorantı olan Zizzi‘ye götürdüm. İçindeki taş fırına ve o fırından çıkan pizzaya İnci de bayıldı. Gecenin o saati pizzaları midemize gönderdik.
Pazar günü için yeniden kahvaltı sırası beklemeyi göze alamadık ve otele yakın bir Pret a Manger’de kahvaltımızı ettik. Sonrasında benim de ilk defa gideceğim bir müze olan The Sherlock Holmes Museum’a gitmek üzere otelden çıktık. Baker St. durağında metrodan indiğinizde müze hemen yanınızda. Dönemin eşyaları ile filmin ve dedektifin ruhuna uygun olarak düzenlenmiş. Alt kat ise hediyelik eşya satışına ayrılmış. 1800’lü yıllara nostaljik bir geri dönüş yapmanızı sağlıyor. Biz sevdik.
Yine ve son defa yeşil bir park bulup yayılalım diyerek bu sefer Green Park’a gittik. Son dakikaya kadar Londra’yı yaşamak konusunda kararlıyız. Eşyalarımızı otelden alıp havaalanına devam edecektik. Otelimizin oraya vardığımızda Hintlilerin kutlama törenlerine tanık olduk. Londra çok sesli bir kent. Daha önce de Çinlilerin festivaline denk düşmüştüm ve o da bol renkli ve keyifliydi. Bir ara uçağı da unutup kendimizi Hint şarkılarıyla Regent St.’de sallanırken bulduk. İki gün için bile gidilesi, güzel şehre biz de böyle eğlenceli bir şekilde veda etmiş olduk.
Bu yazımda size farklı önerdiğim şeyler çok olmamakla birlikte Londra zaten aynı şeyleri tekrar etmekten de sıkılmayacağınız bir şehir. İnci ile ilk defa iki kişi olarak bir seyahat yaptık. Dünyanın en tatlı, en uyumlu yol arkadaşıdır. O yanınızdaysa sıkılmak mümkün değil. Ve tabii Londra ya da İstanbul ona fark etmeksizin nereden ne alınacağı konusunda tek otoritedir. Vize süremiz bitmeden yine gitmek hayali ile evimizin yolunu tuttuk.
Bunlarda İlginizi Çekebilir
1 yorum
Londra cok guzeldi en son gittigimde. Biraz pahali ama