29 Ekim tatilini fırsat bilerek 29 Ekim Perşembe günü sabah uçağı ile Londra’ya uçtuk.Karı koca baş başa bir seyahat olacaktı.3 tam günümüz vardı ve bu 3 gündeki ana hedef, lezzet durakları keşfetmek,bazı müzelere doymak,bir yere yetişme yada bir yer görme telaşı olmaksızın Londra’da 3 gün yaşamaktı..Tabi bir akşam yine müzikal keyfi yapmak da cabası:)
Otelimizi bu sefer Kensington’dan seçtik.Kensington’ın biraz daha batı tarafında yanında metro istasyonu da olan bu otelin adı Park Grand London Kensington.Odalar 2 kişi için ideal büyüklükte,gürültü yok,temiz.Kahvaltı almadık çünkü kahvaltıyı da dışarıda yapmak istiyorduk.Neyse ben size kısa kısa notlar halinde 3 günü özetlemek istiyorum.
Notlar ve Tavsiyeler;
- İlk yapacağınız iş gitmeden evvel telefonunuza ULMON (CityMaps2Go) yüklemek olsun.Londra şehrini yükleyerek oraya giderseniz ve gitmek istediğiniz yerleri de öncesinde işaretlerseniz internete ihtiyacınız olmaksızın uygulama sizi her yere götürecek.Keşke bu uygulama köyler kasabalar için de olsa..
- Günlük metro kartı alarak ilk iş Piccadilly’e gittik.Size tavsiyem günlük metro kartı yerine Londra’nın akbili olan Oyster kart alın.Bunun için 5 GBP depozit ödeyeceksiniz ve içinde yüklü olan kontürler sizin için günlük karttan çok daha ekonomik olacak.
- Piccadilly’de sushi yedik.Yediğimiz yer zincir restorantdı.İsmi Wasabi Sushi&Bento.Fast food tarzı bir yer olan bu restorantda soğutuculu dolap raflarından, kutular içinde istediğiniz sushi’yi seçiyorsunuz.Kasanın önüne geldiğinizde eğer orada oturup yiyecekseniz,sizden ekstra bir ücret daha isteniyor.Take away daha ekonomik yani..İstanbul’da genelde Sushico’dan sipariş veririz ve orası ile kıyasladığımda Sushi&Bento çok daha üstün.
- Yürüyüşümüz Soho’ya devam etti.Orada açık yiyecek pazarı vardı ve festival gibi renkli mis kokulu görüntüler içinde yürüdük .Karnımız tok olmasaydı kesin orada ayak üstü yerdik.
- Byron’un önünden geçtik.Bir önceki gelişimizde hamburgerini denemiştik.Burası zincir bir hamburger restorantı.Bu gelişimizde de bir çok yerde Byron’a rastladım.
- Yürüyerek Covent Garden ‘a vardık.Orada London Poppy Day kutlamaları vardı.Meydana tepeden bakacağımız cafelerden birinin barına geçtik.Müzik dinleyerek bir süre gösterileri izledik.Punch & Judy orada en sevdiğim yer.Hem konumu hem de içinde satılan ıvır zıvıra bayılıyorum.
- Buradan otelimize devam ettik.İlk gün hatırı sayılır derecede gezmiştik.İkinci gün kahvaltı için bomba bir mekan ile güne başladık.The Breakfast Club.Londra’da bir kaç yerde var.Biz Soho’dakini tercih ettik.Kapısında sıra olduğunu görünce şaşırdık.Gerçi ertesi gün gittiğimiz restorantın da kapısında sıra vardı.Sonradan anladık ki hangisine gidersek gidelim burası sıra olan bir yer.Peki sıraya katlanmaya değer mi?Kesinlikle değer.Tabaklar harika.Hem sunum, hem lezzet, hem de porsiyon büyüklüğü 10 numara..Ayrıca içinde çalışanlar çoğunluk genç.Enerjileri yüksek.Ortamın dekoru çok güzel.Üstelik bizim gittiğimiz tarih cadılar bayramına denk geldiği için çok ilginç makyajlar ve kostümler içinde servis yapıyorlardı.Fiyat ise kişi başı 10-12 paund civarı.
- Kahvaltıdan sonra Ateş’le ayrıldık.O British Museum’a gitmek istedi.Aslında her ikimizde daha önce burayı ziyaret etmiştik.Ama sevgili eşim her odasında bir gün geçirebilecek kadar tarih ile ilgili olunca gününü bu şekilde planladı.Ben ne mi yaptım?Buyrun devam edelim o halde..
- Oxford Street No 105 Mağazanın adı Tiger Stores.Burası 1-2-3-5-10 GBP lik ucuz ürünlerin olduğu,eğlenceli,çok renkli bir mağaza.Buradan kağıt,kırtasiye,oyuncak,yeni yıl süsleri,mutfak malzemeleri gibi çok çeşitli şeyler bulmanız mümkün.
- Oradan Primark‘a kadar yürüdüm.Normal şartlarda asla dolaşamayacağım kadar dev bir mağaza.Kapısından baksam içime sıkıntı çökecek cinsten.Ama çocuk reyonuna bakmadan dönmedim.9 GBP ‘ye Ela’ya güzel bir ayakkabı aldım.Efe’ye 5 GBP eşofman altı,üstü,kıza pijama..Yani hepi topu 30-40 paund harcayarak çocuklara bir çok şey alma imkanı olan bir yer.
- Gelelim bugünkü lezzet noktamıza.Ateş ile buluşup fish and chips yemek üzere Masters Super Fish restorantın yolunu tuttuk.Restorant Waterloo ‘da.Yakınında metro durağı var.Burası ingilizler için oldukça bildik ve popüler.15.00 ve 17.30 arası kapalı.Lezzet klasik ama kötü tarafı yağ kokusu çok yoğun.Oradan çıktığınızda üstelik bizim gibi müzikale falan gidecekseniz yanınızda oturan için üzgünüm.Ayrıca ağır da bir yemek..Yoğun yağda kızardığı için yedikten sonra pişmanlık hissettiren cinsten.Lezzet ise bana göre standart.Önden yediğimiz ızgara sardalya ise çok lezzetliydi.
- Tiyatro için daha zamanımız vardı.Biz de bir kahve içmek üzere Fortnum & Mason’a gittik.Piccadilly’de.Muhteşem bir mağaza.Bir tatlı eşliğinde kahvelerimizi içtik.İnanılmaz güzel mutfak malzemeleri ve seramik -porselen eşyalar var.Fiyatlar pahallı.Bu nedenle maalesef alamadım.Mağazanın bir katı sadece çay ve kahve ürünleri ile dolu.Oradan keyfinize göre çay ve kahve seçip, İstanbul’da Londra keyfi yapmak üzere ,satın alabilirsiniz.
- Les Misérables (Sefiller) Queen’s Theatre’da izledik.Ben sıkıldım.Mamma Mia ve Phantom of the Opera’da çok daha iyi vakit geçirmiştim.Ama bana bakıp karar vermeyin sakın.Sonuçta görsel olarak, kadrosuyla ,sahnesiyle görkemli bir prodüksiyon.
- Tiyatrodan sonra yine metro ile otelimize..3.güne de The Breakfast Club‘da başladık.Bu sefer Battersea Rise‘a kadar gittik.Daha önce Londra’nın bu tarafına hiç gelmemiştik.Ben çok beğendim.Kasaba gibi küçük ve şirin bir yer.Üstelik merkeze de çok yakın.Bu sefer pan cake li bir kahvaltı sipariş ettik.Kapıdaki kalabalığa rağmen uzun uzun oturabilmeniz ve kimsenin sizi rahatsız etmemesi de -eğer oturabilmişseniz-iyi tarafı:)
- Kahvaltımızı ettikten sonra Camden Town’a devam ettik.inanılmaz bir kalabalık,ilginç ve renkli binalar,yiyecek pazarı,eski kitaplar,eski plaklar,hippiler…Bir pub da biraz oturup geri döndük.İlk gidişte ilgi çekici bir yer.Siyah pelerinler,vampir kıyafetleri,değişik aksesuarlar..Tabi sizde benim gibi ne yapıcam bu kadar saçma sapan şeyi diye düşünenlerdenseniz bir daha gitmezsiniz olur biter.
- Camden ,’dan çıkıp benim daha çok ilgimi çekecek bir yere Borough Market‘e geldik.İşte aradığım yer.Bir nevi kapalı pazar.Peynir ve ekmek standlarının yanında saatlerce takılabilirdim.Hatta onu bunu tadayım derken karnınızı da doyurabilirsiniz.Londra köprüsünün ayak ucunda.Pazarın hemen yanındaki sokaklar, lezzetli restorant yada ayak üstü bir şeyler içebileceğiniz publar ile dolu..Ama biz yemeği Covent Garden’da yemek istediğimiz için oraya kadar yürüdük.
- Zizzi ,Covent Garden’da İtalyan Restorantı..Güzel bir pizza yedik.Hem ortam hem de lezzet iyiydi.Biraz erken gittiğimiz için çok rahat yer bulduk ancak bizim kalkmamıza yakın kapısında sıra oluşmuştu.İçinde çok şık bir odun fırını var.Pizza ve ekmekler bu güzel fırından çıkıyor..
Yemeğimizi de yedikten sonra biraz daha oralarda müzik dinleyip otelimize geri döndük.Ertesi gün dönüş günüydü ve uçağımızda sabah erkendi.3 günlük Londra gezimiz işte böyle dolu dolu geçti.Gecesi,gündüzü her zaman hareketli bu şehirde daha yapacak bir çok şey var.Bu yüzden bloğumda bundan sonra da Londra yazıları görmeye devam edeceksiniz.
FOTOGRAFLAR
Bunlarda İlginizi Çekebilir
Son Yorumlar