İkinci gün sabah saatlerini Nanhua dağına çıkmak için ayırdım. Dağın tepesinde bir tapınak olduğunu öğrenmiştim. Sabahları erken kalkıp nehrin etrafında yürümek günün diğer saatlerine göre çok daha güzel. Çünkü kalabalık o saatlerde henüz oluşmuyor ve ince bir sis perdesi nehrin üzerini tül gibi kaplıyor. Dağa çıkmak için antik şehrin araç girişine kapalı olan sur içi bölgesinden çıkmanız gerekiyor. Çarşının içine vardığımda tırmanışa başlayacağım yerde bilet gişesi gördüm. Elli yuan ödeyerek bilet aldım ve yola koyuldum. Aslında dönüş yolunda anladım ki bu dağa bilet almama gerek olmaksızın çıkacağım bir yol da varmış. Aldığım bilet fotoğraf çekmeye meraklı Çinliler için dağa giden yolda süslenen alanlar, şehrin panoramik manzarası ve oraya yapılan şık bir butik otelin dinlenme noktalarından faydalanmak içinmiş. Aslında fena olmadı. Çünkü yolumun üzerindeki bu butik otel çok güzel Fenghuang manzaraları sunan, keyif durakları koymuştu yolumun üstüne. Tapınağa varmak için yaklaşık iki km tırmandım. Bunun bir kısmı merdivenlerden oluşuyordu. Ancak vardığım yerde, bu zahmete değecek bir sessizlik beni karşıladı. Dağların arasında, kuş sesleri içinde, yem yeşil bir ibadethaneye ve üstelik törenlerine denk gelmek beni mutlu etti. Yaklaşık 20 kişiden oluşan bir topluluk, ritmik bir melodiyle dualar ediyordu. Onların bu dinginliği benim gelişimle ve hatta Efe’nin tam da o an beni aramasıyla bozuldu.
Aynı yoldan geri döndüm. Yokuş aşağı inmek çıkışa göre çok daha hızlı oldu. Kasabanın içinde dolaşırken bir kitap kafeye rastladım. İçerde tadı hiç fena olmayan kahvemi içerken dinlendim. Günün devamında sokak aralarında bolca yürüyerek vakit geçirdim. Yol beni açık pazarlarına çıkarttı. Islak market denen bu yerlerde açıkta satılan et dahil her türlü sebze meyve ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Açık kapılardan evlere selam verdim ve hatta bazılarının içine girdim. Aslında güler yüzlü ve konuksever tavırları var ancak iletişim neredeyse imkansız. Çin’in o bölgesinde kullandıkları dil Mandarin denen basit Çinceden farklı. Bu nedenle çeviri kullanarak bile iletişim kurmayı başaramadık. Evler çok sade. Girişte aynı zamanda buzdolabı ve televizyon da var. Zaten yaşam alanı sadece orası. Hemen yanındaki küçük mutfak ve tuvaletle ev tamamlanmış oluyor. Domuz eti ve tavuk en çok yedikleri et. Yağ olarak da kanola yağı ve soya yağı kullanıyorlar. Yol boyunca sık sık karşıma çıkan domuz eti satan kadınlardan birinin satışına yardımcı oldum. 😉
Akşam olmaya yakın nehrin etrafındaki ışıklar ve köprülerin ışıkları yanmaya başladı. Etraftaki barlarda müzik sesleri yükselmeye başladı. Kırmızı elbiseler içinde bir kadın her akşam saat 19.00 da nehrin ortasındaki saldan oluşan küçük sahnesine çıkıyor ve saat 23.00’e kadar aynı dansı tekrarlıyor. Nehrin içinde gezinen sallar 80 yuan gündüz, 160 yuan da gece için gezinti ücreti alıyorlar. Gece bu kadar pahalı olmasının sebebi ışık ve ses gösterisi ancak bunu kıyıdan da izleme imkanı var. Bence gezinti alanının da kısalığı dikkate alındığında bu parayı ödemeye değmez.
Fenghuang olur da Çin’in bu kısmına yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye edeceğim masalsı bir kasaba. Bence bir gece iki gün yeterli. Ben iki gece kaldım ama ikinci günüm aynı yerleri yeniden yürümekle geçti. Fakat bu da insanlarla daha fazla zaman geçirmemi sağladı. Örneğin sokaklarda dolaşırken aile işletmesi olan bir fizyoterapi evine rastladım. Gerçekten ilginç bir deneyim oldu. Dükkanın önüne iskelet sistemi, omurga fotoğrafları koymuşlardı. Genç bir kız yanıma gelip büyükbabasının bel fıtığını tedavi ettiğini anlattı. Türk olduğumu öğrendiklerinde genelde yüzleri gülüyor. Ancak Türklere olan bu sempatileri asla fiyatlara indirim olarak yansımıyor. Büyükbaba 388 yuana tedavi ediyordu.
Evlerden birinde rastladığım turşu kaplarında suyun içinde saklanan yılanları da merak ederek sordum. Bu beyaz yılanları birçok hastalığa şifa olarak yediklerini söylediler. Şekerden, tansiyona, astıma, kalp hastalıklarına, akciğer, böbrek neredeyse tüm organları saydılar. Yani ölüme çare gibi bir şey ama yer miyiz? Teşekkürler, kalsın…
Gece sağanak yağmurun sesiyle nehir kenarındaki otelimde uyudum. Ertesi gün havaalanına giderken gelişimdeki kadar şanslı değildim. Ücreti paylaşacak kimsem yoktu. Bindiğim taksi otoyol yerine bizim E5 dediğimiz ücretsiz yolu kullandı. Yol üzerinde Miao köyünü gördüm. Burası Fenghuang’a yaklaşık on km mesafede. Aslında bölgeyi gezerken görülmesi tavsiye edilen yerlerden biriydi ama ben sadece dönüş yolunda aracın camından görebildim. İki günlük bu seyahatin anılarda yerini alan fotolarıyla yazıma noktayı koyayım.
Bunlarda İlginizi Çekebilir
Son Yorumlar