Sabah 3 ‘de kalktık.Yatmadan önce içtiğim greyfurt suyunun etkisi ile bu kısa sürede olabilecek en iyi uykuyu uyudum. Ela’yı en son uyandırarak, yola koyulduk. Arabayı AHL ‘de bıraktık. Ateş’in yoğun stresi altında havalimanına vardık. Bizim 2 valiz ve iki çocuk ile yaklaşık 20 saat sürecek bir yolculuğa çıkmamız, kendisi için zaten başlı başına bir stres sebebiydi.
-Gideceğimiz gün hava fırtınalı yada yağmurlu olacak mı?
-Uçak zamanında kalkacak mı?
-Diğer uçağa yetişebilecek miyiz?
-Aktarmada valizler de aktarılacak mı?
-Neden THY ile direkt uçmadık?
– Eee ama çok fiyat farkı var tatlım.
-Olsun ! kaç kere gidiyoruz sanki Amerika’ya.
gibi gibi gibi. Havalimanında hemen, kendisini sakinleştirmek sureti ile bizi bu stresten kurtaracak, formülü buldum. İçindeki alkol oranı %40 olan, ne idüğü belirsiz bir bir içki 🙂
Aslında ona belli etmesem de şu bağlantılı uçuş olayı beni de tedirgin etmiyor değildi. Nitekim Frankfurt’ta bir iki aksilik de yaşadık. Neyse İstanbul’dan tam vaktinde uçağımıza bindik. Ama havalanıncaya kadar uçağın içinde bir saate yakın sıra bekledik. Bu bizim Frankfurt havalimanındaki süremizden yediği için, stres biraz da bununla çoğaldı. 3-3.5 saat süren bir uçuşun ardından Frankfurt’a indik. Pasaport, vize kontrol, güvenlik geçişleri derken San Francisco uçuşunun olacağı kapıyı ve oraya nasıl ulaşacağımızı öğrendik. Kapı havalimanının diğer ucundaydı. Bu yüzden yol boyunca beklemek zorunda olduğumuz uzun kuyrukların bir kısmını, kaynak yapmak sureti ile aştık. Yine de en yavaş hareket eden bant ve en ağır kontrol memuru bize denk geldi. Z54 denen kapıya ulaşabilmek için bir otobüse bindik. Otobüsten en az 100 kişi indik. Adamın bizi indirdiği yerde, içeri girmemizi sağlayacak tüm kapılar kilitliydi. İnsanlar kapıları yumruklayarak seslerini duyurmaya çalıştı. Bu bağırış çağırış içinde Ateş’teki stresi tahmin edebiliyorsunuz. O an ben bile, sanırım yetişemeyeceğiz, diye düşündüm. Sonra tüm bu kargaşa içinde biri akıllılık ederek, güvenlik görevlisini çağırdı ve onun güvenlik kartı ile kapı açıldı. 100 kişi koşmaya başladık 🙂 Tüm bu koşuşturmalar içinde havalimanındaki beleş we-fe ‘yi kullanıp, sevgili arkadaşlarım ve whatsapp aile grubuna mesaj atmayı ihmal etmedim. Dev bir uçakta , 11 saatlik uçuşumuza başladık. Ateş koltuklarımıza yerleştikten sonra rahatladı. Efe’ye seslenerek, ”-bak bakalım, ne görüyorsun? ” diye sordu. Efe’de şaşırarak ”-hiiiiç biz işte !! ” dedi. Evet diyerek güldü Ateş. ”-Bundan sonraki 12 saatlik manzara bu.” 🙂
2 film, biraz kitap, biraz koridorda volta, yemek, çocuklar derken yol bitti diyeceğim sandınız değil mi ? Hayır ! Daha yolun bitmesine 4 saat var. Çocuklar da iyi performe ediyor. Ben ise otele vardığımız anı hayal ederek motive olmaya çalışıyorum.
Allah’ım sonunda iniyoruz. Gözlerim yanıyor uykusuzluktan. Çok uzun sürdü. Umarım dünyanın bu ucuna geldiğimize değer. Son yazdığım notu revize etmem gerekirse,1 film,1 yemek, bir kaç sayfa kitap ve bu yazılanları da diğerlerinin üzerine ekleyin lütfen. Otele taksi ile gitmeye karar verdik. Uçaktan indiğimizde Türkiye saati ile saatler 23.00 ‘tü. Sabah 3 de yola çıktığımız düşünülürse, 21 saattir yoldayız. İnip pasaport kontrol ve sonrasında valiz bekleyeceğiz. Tabii aktarmada kaybolmadıysa 🙂 Benim bile toplu taşıma çekecek halim yoktu. Bir sıcak banyo ve hemen yatmak, tek istediğim buydu. Bu arada aklım hep gece gibi çalışıyor ama burada saat öğlen ve odamız da henüz hazır olmayabilir.
Havalimanından çıkar çıkmaz bir taksiye binerek şehir merkezine yol aldık. Otelimiz Fisherman’s Wharf denen bölgedeydi , adı da Pier 2620. Gerek kaldığımız yer, gerekse otelimiz sizlere tavsiye edebileceğim yerler.
Büyük kırmızı valizin üzerinde, Ela uyur bir halde otelimize girdik. Üzerimizi çıkarıp çıkartmadığımızı bile hatırlamıyorum. Ateş’in, bu saatte uyumayın, biraz dayanın sesleri arasında üçümüz tatlı bir uykuya daldık. Bu sırada saatler öğlen 15.00’i gösteriyordu. Ateş’in ne kadar haklı olduğunu, gece 22.30’da Ela’nın, uykum kaçtı cümlesi ile anladık. Efe kardeşine, ”-ona uykum kaçtı değil uykum bitti denir Ela” diyerek cevap verdi. Böylece biz üçümüz, henüz gecenin bir vakti bile olmadan, saat 22.00 de uyandığımızı idrak ettik. Ateş’mi ?? O gece uykusu yapıyordu 🙂
Bunlarda İlginizi Çekebilir
Son Yorumlar