Fenghuang Antik Şehri

Üç yıl kadar önce Çin’e ilk geldiğimde değil seyahat etmek bir restorana gidip bir bardak su istemek bile benim için çok zordu. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/fenghuang-antik-sehri/

Fenghuang Notları

Kasaba, Tuo Jiang nehrinin iki yanına yerleşmiş ahşap evler, köprüler ve onları çevreleyen dağların arasında son derece masalsı bir yer. İsmi, bizim bildiğimiz adıyla Anka Kuşu anlamında. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/fenghuang-notlari/

Nanhua Dağındaki Tapınak

İkinci gün sabah saatlerini Nanhua dağına çıkmak için ayırdım. Dağın tepesinde bir tapınak olduğunu öğrenmiştim. Sabahları erken kalkıp nehrin etrafında yürümek günün diğer saatlerine göre çok daha güzel. Çünkü kalabalık o saatlerde henüz oluşmuyor ve ince bir sis perdesi nehrin üzerini tül gibi kaplıyor. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/nanhua-dagindaki-tapinak/

Pingyao-Taiyuan

Çin’de özellikle tren yoluyla gezilebilecek yerleri internette araştırırken buldum Pingyao’yu. 14.yy kurulması, bir zamanlar Çin’in finans merkezi olması sebebiyle ilk bankacılık faaliyetlerinin burada başlaması, UNESCO kültür mirası listesinde yer alması ve Nanjing’den  Taiyuan’a hızlı trenle  ulaşımın kolaylığı  gibi sebeplerle gezi programına aldım. Nasıl gittim, neler yaptım, kaç gün geçirdim ve gidilesi bir yer mi merak ediyorsanız gezmeye başlayalım. Yazının devamı için tıklayınız. 

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/pingyao-taiyuan/

Yola Hazırlık

Bunu çok defa yazmış olabilirim ama işin püf noktası bu olduğu için yeniden yazmak istiyorum. Eğer Çin’i tek başınıza gezmek gibi bir düşünceniz varsa en az gezinin süresi kadar bir süre yola çalışmanız gerek. Bulunduğunuz yerden varmak istediğiniz yerin uzaklığı ve  alternatif ulaşım imkanlarının neler olduğu ile yazıya başlayalım. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/yola-hazirlik/

Taiyuan-1.Gün

İlk gün otele yerleştikten sonra yaptığım ilk şey Yingze Park’a gitmek oldu. Bu park şehrin tam merkezinde. Yüksek binaların arasında yalıtılmış bir yeşil alan gibi. Gölü dahil yaklaşık 60 hektarlık bir alanda yer alıyor. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/taiyuan-1-gun/

Taiyuan-2. Gün

İkinci günün ilk durağı Jinci Tapınağı oldu. Buraya varmak için şehir merkezinden 856 numaralı otobüse binebilirsiniz. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/taiyuan-2-gun/

Sebeb-i Ziyaretimiz Pingyao

Çin’de gezilecek antik kentleri internetten araştırırken bulmuştum burayı. Nerede, nasıl giderim diye araştırırken Taiyuan’a hızlı trenle yarım saat mesafede olduğunu gördüm. Hoş Taiyuan, Nanjing’e hızlı trenle altı saat uzaklıktaydı, yani yaklaşık 1.100 km, ama olsun. Çin’de bir süre yaşayınca insanın mesafe kavramı değişiyor. 1000 km İstanbul- Gebze gibi algılanıyor. Üstelik İstanbul Gebze arasında yol alırken yaşayacağınız muhtemel trafik hızlı trende yok. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/sebeb-i-ziyaretimiz-pingyao/

6 Şubat 2023 Deprem

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/7640-2/

Çin-2023

Önceki gelişime kıyasla covid kurallarının kalkması nedeniyle kolay ancak covid olduğum için zor geçen bir yolculuk sonunda, on ocak gibi Nanjing’e vardım. Çinliler Ocak sonunda Tavşan yılına girdiler. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/cin-2023-guilin-yangshuo/

Guilin & Yangshuo

Çin’in güneyinde, Guangxi Zhuang özerk bölgesinde yer alan Guilin, Nanjing’e uçakla yaklaşık iki saat mesafede. Güneye inmek havayı maalesef ısıtmıyor. Aslında sorun şu ki Çin’in güneyinde ısıtma sadece klimalarla sağlanıyor. Kalorifer sistemi yok. Devasa havaalanlarını, restoranları, yaz mevsimine göre inşa edilmiş koca pencereli camları olan otelleri, ocak ayının soğuğunda klimayla ısıtmak zor. Hele de gün batıp gece çöktüğünde, ısı farkı can acıtıcı oluyor. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/guilin-yangshou/

Yangshuo Çevresinde İkinci Gün

Yangshuo’nun en hareketli caddesi West Street. 1400 yıldır canlılığını koruyan bir cadde olduğunu bilmek orayı zaten başlı başına ilginç yapıyor. Uzunluğu beş yüz metre. West Street bu bölgede yabancılar yolu diye anılıyor. Çin’in en büyük küresel köyü olarak yabancı bloglarda bahsi geçiyor. Doğu ve batı kültürü caddede görmek mümkün.  Gelen yabancıların bazıları zaman içinde sessiz ve doğal güzelliğiyle ön plana çıkan bu beldeye yerleşmiş. Yürürken keşfettiğimiz Demo Cafe bunlardan biri. Tripadvisor’da Demo Bar olarak yorumlara bakabilirsiniz.  Çin’in ummadığınız bir köşesinde beklenmedik lezzette pizzalar yapıyorlar. Caddeye araç girişi yasak. Bol miktarda hediyelik eşya satan dükkan, el işleri, takılar, Çin tarzı atıştırmalıklar bulmak mümkün.

West Street ‘e bana kalırsa bir saat yeterli. Şimdi ilçeye biraz tepeden bakmak üzere Xianggong Tepesine gidiyoruz. Buraya genelde gün doğumunu izlemek için çıkıyorlar. Guilin’deki Karst tepelerinden biri. Li nehrini iki farklı açıdan görme imkanınız var. Nehir boyunca giden motorlu bambu botlar çok güzel ve ilginç bir görünüm sunuyor. Li nehri kıyısına paralel beton bir yürüyüş yolu var. Vaktiniz varsa orada yürümek de keyifli. Xianggong tepesine giderken uğramanızı tavsiye ettiğim güzel bir köy var. Xingping Ancient Town . Bu köyün de tarihi çok eskiye dayanıyor. Yaklaşık 1700 yıl öncesine. Köydekiler balıkçılık yapıyor. Çin’in ilk başkanı Sun Yat-sen ve Amerika’nın eski başkanlarından Clinton bu köyü ziyaret ettikleri için köyün halk arasındaki ismi Balıkçı Köyü Başkanı . Köy Yangshuo’ya yaklaşık 25 km uzaklıkta. West Street ile birbirlerine benziyorlar.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/yangshouda-gezecegimiz-yerler/

Ping’an ve Longji Zhuang Köyleri

Guilin şehrinin yaklaşık yüz km kuzeyinde bir köy Ping’an. Yan yana dizilen üç köyü, pirinç tarlalarının arasından geçen patika bir yol bağlıyor. Bu yol aynı zamanda, bölgeyi ziyaret eden turistlerce, trekking rotası olarak kullanılıyor. Köyün geçmişi 650 yıl önceye, Yuan hanedanlığına dayanıyor. Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/pingan-ve-longji-zhuang-koyleri/

Huangluo Köyü

  1. Güney Çin’in Guilin şehrine arabayla iki saat mesafedeki  Huangluo Yao köyü Jinsa nehri kıyısında yer alıyor. Longji pirinç tarlaları arasındaki bu dağlık ve uzak yer Çin hükümetinin turizm reformu başlatmaya karar vermesiyle 2002 yılından itibaren turizme açılıp canlanıyor. Bu köyde yaşayan halk Qin hanedanlığı kökenli yerel bir topluluk. İsimleri Red Yao. Bayram ve karnavallarda geleneksel el dokuması kırmızı bir ceket ve gömlek giydikleri için Red Yao olarak bilinmişler.  Ping’an köyünden ayrıldıktan sonra yaklaşık altı yedi kilometre araçla yol yaparak Huangluo köyüne devam ettik. Bu köyün ünü Çin’in sınırlarını da aşmış. Ününün sebebi köyde yaşayan ve uzunluğu iki metreye varan saçları olan kadınlar. Kadınlar uzun saçlarıyla Guinnes rekorlar kitabına geçmiş. Köye girer girmez hemen yanınıza gelip ya bir şey satmaya çalışıyorlar ya da saçlarını açıp 20 yuan karşılığı taramak ve fotoğraf çekmeniz için poz vermek istiyorlar. Köyün kadınlarının geleneklerinde uzun saç uzun ömür ve refah anlamına geliyor.  Ailenin büyükleri öldüğünde saçları kesiliyor ve miras gibi ailenin diğer kadınlarının kafasına o saç tutturuluyor. Saçlarını bize sergileyen iki kadının başındaki topuzlardan biri açıldığında gördük ki o saç da ayrı bir parça olarak tokayla tutturulmuş ve bir metreden uzun. Saçlarının bakımını pirinç suyuyla yaptıklarını anlattılar. Hatta şişelenmiş pirinç sularını satmaya çalıştılar. Pilav için yıkayacagınız pirinçlerin suyunu atmak yerine bir şişede biriktirip üç-dört ay saklarsanız  bu güçlü iksiri hazırlamış olursunuz. Rehberin anlattığından bu şekilde anladım ama sonrasında Çin’in sitelerinde köyün geleneklerini araştırdığımda gördüm ki o iksir sadece pirinç suyu değil. İçine çay filizlerinden elde edilen bir çeşit yağ da karıştırılıyormuş. Red Yao kadınları saçlarını hayatları boyunca sadece bir defa kestiriyorlar. O da 18 yaşına geldiklerinde. Bu, genç kızın reşit ve evlenmeye hazır olduğu anlamına geliyor. Kesilen saç demeti atılmıyor ve anne olduktan sonra saçlarının topuzuna eklenmek üzere saklanıyor. Bu topuzlar evli ve bekar kadınları ayırt etmeye yarıyor. Bekar kadınların toplum içinde saçlarını göstermeleri geleneklerine uygun değil. Bu yüzden evli olmayanlar siyah bir türban takıyor. Bir gün yolunuz bu ilginç köye düşerse, gördüğünüz kadın saçlarını basitçe başının etrafına sardıysa evli ama çocuksuz, üzerinde topuz varsa evli ve çocuklu, türbanı varsa bekar, dul, saçı kısaysa evliliğe hazır demektir. 😃 Oldukça misafirperver olduklarını belirtmeliyim. Evlerini gezmemize izin verdiler. Diğer evler gibi, sadece yer yatağı, ortada kömür yanan bir teneke, tavana asılmış ve tütsülenerek yenmeye hazırlanan etler, mutfakta bir iki kap kaçak. Yaşamak için daha ne olsun?
    Ve yazıyı fotoğraflarla bitirelim.

    3 günlük bir seyahatin ardından çantada kalanlar…

Devamını oku

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/huangluo-koyu/

VEDA VAKTİ

Karadeniz coğrafyasını doya doya gezmek için bence gün sınırı olmaksızın yolda olmak lazım. İstediğiniz yaylalara çıkacaksınız, yorulduğunuzda dilediğiniz kadar konaklayacaksınız. İşin ekonomik tarafı sizin tercihlerinize kalmış. Yemek yenecek ya da konaklanacak yerlerde seçenek çok fazla. Arap turistlerin akınına uğramamış yerler bulursanız fiyatlar çok daha uygun.  Özellikle Macahel tarafında bunu yapma şansınız yüksek.

Dönüş günümüzde yapmak istediğimiz iki şey kalmıştı biri Çamlıhemşin’e veda etmeden Zilkale’yi gezmek diğeri de Trabzon’da Atatürk’ün köşkünü ziyaret etmek. Ama önce  Zua Kafe’de son bir kahve. Buralara yeniden gelmek için arzu duyacağınız kadar güzel bir yer Zua. Fotoğrafını gördüğünüz muhallebisi ise parmak yalatan cinsten. Önce ben sipariş verdim, bir kaşık tadabilir miyim sesleri arasında ne yediğimi anlamadan bitirdim. Sonra iki tane daha yedik. Bizi görenler de sipariş verdi. Mutluluk böyle bir şey olmalı, yedikçe bulaşan.

Zilkale Çamlıhemşin’e on beş -yirmi km kadar bir mesafede. Tarihi ipek yolu güzergahında bulunuyor. Fırtına deresinin batı yamaçlarına kurulmuş. Sağlam bir şekilde bugüne gelmeyi başarmış. Yol üzerinde yine bir salıncağa rastladık. Bu seferki daha profesyonel bir düzenek kurmuş. Bir makara yardımıyla salıncağı geriye doğru gerip bırakıyor. Durana kadar sallanmanın bedeli yüz lira. Ela’nın ilgisini çekmediği için aracımızın bagaj kapağını güneşlik olarak kullanıp seyretmekle yetindik.

Trabzon’a vardığımızda iyice acıkmıştık. Bordo Mavi’ye gittik ama son ziyaretimden bu yana salaş ve lezzetli balıkçı olma özelliğini yitirmiş. Yediğimiz yemekle mukayese edilmeyecek kadar yüksek bir fiyat ödemek zorunda kaldık. Üşendiğim için pek yapmam ama bu sefer tripadvisor’a girdim ve notladım.

Atatürk köşküne vardığımızda gün batmak üzereydi. Huzur verici bir köşk. Bahçesindeki yazıdan okuduğum kadarıyla 19.yy da Konstantin Kabayanidis tarafından yazlık ev olarak yaptırılmış. Mübadelede sonrası sahipleri gidince hükümetin hazinesine kaydedilmiş. 1924 yılında Atatürk Trabzon’u ziyaret ettiğinde bu köşkte ağırlanmış ve burayı çok beğenmiş. Sonrasında 1930 ve 1937 de yine gelmiş, konaklamış. Son gelişinde de,  milletime bağışlanması istiyorum, demiş.

Bir seyahatin daha sonuna geldik. Anılar bizimle. Unuttuğumuz yerlerde www.ailecekgeziyoruz.com

Doğu Karadeniz, bir daha ne zaman görüşürüz bilmiyorum ama yeniden kavuşmayı çok isterim.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/veda-vakti/

FINDIK YAYLASI ve NAÇADİREV BUZUL GÖLÜ

Yaylaya çıkışımız yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Orada yaşayanların siparişlerini de bagaja atıp yola koyulduk. Yolun zorluğu, Huser, Pokut ya da Sal yaylaları ile mukayese edildiğinde çok farklı değil. Taşlık, çukurlu ve bazı dönüşlerde patika, akarsu yatağına döndüğü için araç suların içinden geçiyor. Yolunuza devrilmiş ağaç da çıkabilir. Yayla tırmanışları genelde Efe’nin direksiyonunda oldu. Onca saat aracı bir yere çarpmamak için pür dikkat sürünce, boynu falan ağrıdı. Dönüşler bende oluyor ama ben de yol yorgunluğu çöktüğü için hızlı inelim de bitsin bu sarsıntı düşüncesine kapılıp tangır tungur kullanıyorum. Neticede ikisi de meşakkatli. Yol üzerinde kampçılara rastladık. Çadırlarını kurup yayla yürüyüşüne geçmişler. Daha sonra onlara Naçadirev Buzul Gölü’nde rastladık.

Fındık Yaylasında ilk durağımız Fatma teyzeydi. Torunu için bez getirmiştik. Fatma Hanım, Bambulay Pansiyonun işletmecisi Kenan Beyin annesi. Eşi, gelini, torunlarıyla üç ay boyunca yazı orada geçiriyor. Elektrik kendi üretimleri. Yaylada telefon çekmiyor. Aşağıyı aramak gerekse ne yapıyorsun diye sorduğumda Gürcistan sınırına doğru parmağını uzatarak, orada bir yerde çekiyor işte dedi. Yaylada iki evleri var. Biri yüz yaşında. Orası artık çocukların oyun evi olmuş. Ortada bir soba, dört yanda da sedirler. Diğer ev tüm ihtiyaçları karşılayacak şekilde konforlu. Soba devamlı yanıyor. Aslında dışarıda üşüyecek bir hava yok ama ineklerini güzel yemeklere alıştırmışlar. Sobanın içindeki tenekede hayvanlar için otlar, mısır koçanları ve evdeki sebze meyve atıkları kaynıyor. Evde bir televizyon var. Elektrik onu çalıştırmaya yetiyor. Mutfak kışa hazır. Tel peynirlerin nasıl yapıldığını sorduk. Kendi ineklerinin sütüyle yapıp kurutuyorlarmış. Kışın yiyeceğimiz zaman ıslatıyoruz sanki yeni yapılmış gibi taze oluyor, dedi Fatma teyze. Bize hemen haşlanmış patates ve yanında bal ikram etti. Genelde haşlanmış patatesi tuzlayıp yemeye alışkınım ama balla da harika bir tadı oldu. Çocukların (yaylada bile olsanız) en büyük eğlencesi telefon. İndirdikleri oyunlarla evden dışarı çıkmadan vakit geçiriyorlar. Evin penceresinden gözüken o muhteşem yayla manzarasına alışmış olmalılar. Fatma teyzenin bahçeye kurduğu gider sistemi şahane. Elinizi yıkadığınız suyla, doğrudan sebze sulayan doğal bir sistem. Yaylada on civarı ev var. Çoğu Efeler Köyünden. Kışı Borçka’da geçirenler de var. Naçadirev Buzul gölüne ne kadar yolumuz var dedik, yarım saat daha tırmanacağımızı öğrenmek moralimizi bozmadı değil. Fatma teyzenin çay ve börek teklifini buzul gölü sonrasına erteledik ve yolcu yolunda gerek diyerek Naçadirev gölüne  doğru arabaya bindik. Fındık Yaylasına kadar yeteri kadar yorulduğumuz için sonrası daha da zor geldi. Yol aslında sağa sola dönmeden devam ediyor ama yine de bir iki yerde sormak zorunda kaldık. Arabamızı bıraktıktan sonra on dakikalık bir yürüyüşü göze almanız gerekecek. Ancak sonrası gerçekten şaşırtıcı derecede güzel. Yemyeşil bir su birikintisi. Ayağımızı soktuk ama canımızı acıtacak kadar soğuktu. Bu acıya birkaç dakika dayanabilirseniz ayağınız uyuşacağı için artık morarana kadar suyun içinde kalabilirsiniz. Çepçevre dağlarla çevrili, küçük bir çukura birikmiş buz gibi su:  Naçadirev Gölü. Dağlara doğru seslenip yankısını dinledik. Etrafta bolca arı ve kara sinek var. Yürüyüş yapan kampçılar biz oradayken göle vardılar. Suya girip girmediklerini merak etsek de Fatma teyzenin çay saatini kaçırmamak için aracımıza binip inişe geçtik. Ancak Fındık Yaylasına vardığımızda lastikten gelen tıs sesi korktuğumuzun başımıza geldiğini söyledi. Çivi mi, taş mı, minik bir şey lastiğe girmişti ve jantın üzerine oturmadan gidebildiğimiz kadar aşağı gitmeye karar verdik. Telefon çekmeyen dağlarda gece karanlığına kalmak istemiyorduk. Bir süre bu şekilde kullandık ama çukurlarda aracın altını sürtünce artık arabayı bırakma zamanı geldiğini anladık. Şansımıza yolda kaldığımız yer aracı bırakmaya müsaitti. Yol boyunca kertenkele sayarak oyalandık. Aşağı daha ne kadar yolumuz var bilmiyorduk. Karanlığa kalmak bir yana her an sis bastırıp göz gözü görmez hale gelebilirdi yolumuz. Bu ihtimalleri içimizden düşünsek de kertenkelelerle iç sesimizi bastırdık. Derken hiç ummadığımız bir anda aşağıdan üç kamyonetin peş peşe geldiğini gördük. Şansımız varmış ki onlara rastladık. Bizi araçlarına alıp arabamızı bıraktığımız yere kadar geri götürdüler. Varınca da lastiğimizi değiştirdiler. Patlak lastikte gittiğimiz için  lastik tamiri imkansız hale gelmişti. Aracımıza uygun geniş yanaklı o model lastik bulmak ne Borçka ne de Hopa’da mümkün oldu. Biz de Macahel kısmını bir gün kısaltmak zorunda kalarak yedek lastiğimizle Rize’ye gittik. Rize’de lastik işini hallettikten sonra güzel bir öğle yemeğinin ardından günün sonu yine Çamlıhemşin Patika Pansiyon. Ela salıncağına kavuştu. Bu arada günün en güzel anını Rize’de yemek yediğimiz yerde geçirmiş olabiliriz. Durak Lokantasına tavsiye üzerine gittik ve kavurma, pilav, Laz böreği başta olmak üzere yediğimiz her şeye bayıldık.

Macahel ‘den ayrılırken Baraka ‘da Reyhan ve Aykut’a rastladık. Nar tanelerini  yaylalardan birine çıkacaklardı. Kahvemizi içerken sohbet ettik. Tarçınlı minik kurabiyeleri var. Yolunuz düşerse çayın kahvenin yanına çok yakışıyor, isteyin lütfen. Yolunuz düşmezse de üzülmeyin. Bakın ne yazmış Baraka, tabelasına: Gülümse, her yer yeşil.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/findik-yaylasi/

MACAHEL


Macahel, Artvin’in Borçka ve Gürcistan’ın Acara özerk cumhuriyetine yayılan vadi ve tarihsel bölgenin adıdır. Gürcüce ismi maca-bilek ve heli-el sözcüklerinden oluşuyor. Bölge, Karçal dağlarıyla Gürcistan ve Türkiye arasında doğal bir sınır olarak bölünmüş. Altı köy bizim, on iki köy de Gürcistan sınırları içinde kalmış. Türkiye’de kalan köyler, Camili, Düzenli, Efeler, Kayalar, Maral ve Uğurlu. Köylerin yerleşimi elin bileği ve devamında beş parmak gibi olunca Macahel ismi daha anlamlı geliyor. Girişte karşımıza çıkan ilk köy Düzenli Köyü. Asfalt yoldan vadiye doğru inerken karşınıza çıkan birkaç ev ve cami, köye geldiğinizi haber veriyor. Düzenli Köyünü geçtikten sonra bilek olarak Camili Köy geliyor. Burada bölgedeki çocukların yatılı olarak gittiği bir orta okul ve alış veriş için bir bakkal ve köylerin olmazsa olmazı kahve var. Bal satışı yaptıkları kooperatif de köyün içinde. Biz Efeler köyünde kaldık. Aslında konakladığımız yer bu köyün de biraz dışında, Bambulay Pansiyon’du.

Bölgede yaşayan insanların çoğu Gürcüce biliyor. Geçim kaynakları arıcılık. Karakovan balları bu yörenin.  Kafkas arı ırkı sadece bu bölgede yaşıyor. Ağustos ayının ortasında (23 Ağustos) Macahel Saf Kafkas Arı ve Bal festivali var. Kafkas arısının yegane gen merkezi olan Macahel ‘in bu ayrıcalığını korumak için yöredeki tüm üreticiler bilinçlendiriliyor. Bu bölge aynı zamanda Unesco tarafından dünyanın sayılı biyosfer rezerv alanlarından biri olarak da listelenmiş. Yolumuzun üzerinde bir köprüye rastladık. Kraliçe Tamara köprüsü. Ortaçağ dönemine ait kemer taş köprünün  12. yy da yapıldığını okuduk.  Arabayı hemen olduğu yere bırakıp doğru köprüye. Köprüdeki eğlenceyi kimse kimseyi dereye atmadan bitirdik. Patika ‘ya hava kararmadan gitmek üzere yola çıktık.

Patika Pansiyon için kilometre olarak yine kısa ama süre olarak yirmi dakika bir yol  gösterdi navigasyon. Vardığımızda artık iyice pilimiz bitmişti. Akşam yemeğini yediğimiz gibi odamıza çekildik. Burası merkezin (merkez dediğimiz yerde de pek bir şey yok elbette) dışında. Görgit yaylasına ya da Fındık yaylasına çıkacaksanız buralar pansiyona yakın. Bambulay’ın sahibi Kenan Bey, ertesi gün Fındık Yaylası’na gitmemizi önerdi. 

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/macahel/

Karçal Dağları-Macahel Geçidi

Çamlıhemşin’den çıkmadan önce çarşı içinde yemeğimizi yedik. Merkezde Serender Restoran. Laz böreğini çok lezzetli yapıyorlar. Mıhlamasını denedik, onu da beğendik. Tam karşısında Kaçkar Büfe var. Adının büfe olduğuna bakmayın yöresel hamur işlerini yapan bir fırın. İçerisi yeni pişmiş, tok olanı acıktıran cinsten poğaçalarla mis kokuyordu. Kaydabak ve kete aldık. Her ikisi de Çamlıhemşin’e özgü yemekler. Kaydabak çeşitli yeşil sebzelerin karıştırılmasıyla yapılan bir hamur işi. Pırasanın yoğunluğu fazlaydı ve çok yakışmıştı.  Keteyse, hemşinketesi olarak geçiyor ve kaymakla unun yoğurulmasıyla hamuru elde ediliyor. içi ise mısır unlu, şekerli bir karışım. Her ikisini de sevdik. Hatta Kaydabak ertesi güne de kaldı ve bayatlamadığı için Macahel yaylalarında iştahla yedik. Artvin yönüne doğru yola devam. Kilometre olarak 120 civarı ama saat olarak üç saate yakın bir yolumuz vardı. Efe ehliyet aldığından beri rahatım. Çevreme bakmak, telefonla oyalanmak, müzik listelerini kurcalayıp arabada dj’lik yapmak… Yol daha kolay geçiyor. Borçka’ya geldiğimizde Karagöl sapağına varmadan bir mısırcı gördük. Ela ve ben severiz. Durduk, mısırları kemirmeye ve rampayı çıkmaya yeni başlamıştık ki yağmur atıştırmaya başladı. Zaten öğle saati olmasına rağmen karanlık bir havada gidiyorduk. Sağ yanımızda “Ballı Baba” diye salaş bir tabela gördük. Macahel ‘in balını almamak olmaz. Yol boyunca mor çiçeklere hayran hayran bakıyordum, arılar kesin bu çiçekten de bal yapıyorlardır. Ve durduk. Ballı baba baldan tatlı bir uykudaydı. Yani o havada o mis gibi doğanın ortasında uyunmaz da ne yapılır. Aslında çay içilir. Ballı Baba yaşamdan keyif almanın en basit ve kolay ve de en güçlü yolunu bulmuş. Doğanın içinde uyku ve uyanınca içeceğin demli bir çay. Semaverin altında birkaç odun, yanında yıkanmış ters çevrilmiş çay bardakları sanki bizi bekliyor. Kapıyı tam çalacakken uyandı, gözü yarı açık yarı kapalı, özür diler gibi “Uyumuşum!” dedi. Cevap olarak gülümsedik. Daha biz demeden o dedi; “Çay alın,” Bardaklarımızı doldurduk, mavi bir şemsiyesi vardı altına tahta bir masa ve bank koymuş. Oturduk. O ana dair hatırladığım iki şey benim için önemli. Hatta bir itiraf. Ballı Baba dedi ki; “bu havada geçidi geçmeyin, önünüzü göremezsiniz, sis indi. Bu gece Borçka’da kalın yarın sabah erken gidersiniz.”  Bu tarz bir uyarı genelde gençlik filmlerinden repliktir sanki. Aslında Ballı Baba, kendi pansiyonunda bizi bir gece konaklatmak için söyledi muhtemelen bunu. Ama benim içime bir korku sindi. İlk defa geçeceğimiz bir yol, direksiyonda Efe, telefon genelde zaten o yollarda çekmiyor. İçimi hafif bir tedirginlik kapladı. “Şoförlüğü ne kadar delikanlının?” Dedim, “Ehliyeti yeni ama ayakları yettiğinden beri hevesli.” Sonra içimdeki vesvese kuşları başladı, ben kullanayım, en iyisi bu, uzunları, dörtlüleri, sis farlarını ne varsa açarım, yavaş yavaş daha güvenli… Sonra bu düşünceler dilime vurdu, “Baba” dedim, “ben kullanayım olmadı…”  Ballı Baba tek bir cümlede kestirip attı, “buraya kadar getirdiyse bundan sonra da götürür.” İşte bu kadar basit. İçinde yaşadığı doğa kadar, demlediği bir bardak çay kadar yalın, sade, doğal ve bir o kadar gerçek bir cümle. Kendime kızdım. İçten içe tabii. Bu güvensizlik ve korkularla çocuklara kim bilir farkında olmayarak neler yüklediğimi düşündüm. Her şeyin steril olduğu durumlarda onlara yetki vermek kolay. Ama asıl büyümek işte bu sisli alanlarda gizli. Ballı Baba! sağ ol. Çayımızı içtik, yola çıktık. Efe direksiyonda benim başım bulutlarda. Evet bulutlarda. Lafın gelişi değil bu.  Sunrooftan başımı çıkarttım. Yüzüme yağmur vuruyor, buz gibi bir hava. Rüzgar yanaklarımda. Hayatımın en güzel anlarından biri olmalı. Ela bir şarkı seçti. Mor ve Ötesi. Bir derdim var diye bağırıyorum ama “o an” bir derdim yok. Anlarda kalmak bu olmalı. Manyakça bir an. Bir film karesi olsa ve siz de görseniz keşke. Sislerin arasında yol alan bir araba, arabadan yükselen bir şarkı, şarkıya eşlik eden yolcular… Ve o an “Efe dur! Hemen dur,” diye bağıran bir anne. Endişe edecek bir şey değil ama dünyaya dair şahane bir an daha. Arabamız bir keçiyle burun buruna geldi. Üstelik yaklaştıkça baktı ki keçinin ardında tüm hısım akrabaları var. Ailecek asfalta yayılmışlar. Öyle mutlu olduk ki hemen aracımızdan indik. Fotoğraflarını çektik. Macahel geçidi sen ne güzel bir geçitsin bize bunca güzel deneyimi peş peşe yaşattın.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/karcal-daglari-macahel-gecidi/

BULUT ŞELALESİ- FIRTINA DERESİ

Çamlıhemşin’e veda edip Macahel’e geçmeden önce kaldığımız yere çok yakın olan Bulut Şelalesi’ni görmek ve Fırtına deresinde rafting yapmak istedik. Daha önce Melen çayında böyle bir deneyimimiz olmuştu ve çok eğlenmiştik. Yol boyunca (Ardeşen-Çamlıhemşin yolu) rafting yapmak için birçok tabela var. İçlerinden Çavuşoğlu Raftingi seçtik. Su seviyesi Temmuz ayında düşük olunca zorluk derecesi de düşük. Ama yine de eğlendik. Yaklaşık 5 km süren bir parkurdu. Fırtına deresinin bir yakasından diğer yakasına, çelik halatlar üzerinde kayarak geçtiğiniz  zipline denen  aktiviteyi de denedik. Kısa sürmesi dışında bir şikayetimiz olmadı.

Raftingin ardından Bulut Şelalesine. Aracımızı milli parkın girişinde bıraktıktan sonra şelaleye ulaşmak için 2 km boyunca yürüdük. Yanımızda bize Tar Deresi eşlik etti. Ve tabii kertenkeleler. Şelaleye varmaya yakın asma köprüde kısa bir sallanma molası verdik tabii. Bulut Şelalesi Türkiye’nin en yüksek şelalesi diye geçiyor, dökülmeye başladığı yer tam olarak görülmediği için sanki bulutların içinden akıyor gibi bir duygusu var. Zaten bu ismi veren de ziyaretçiler olmuş. 250 metre yükseklikten dört kademede dökülüyor. Altındaki küçük gölcüğe girdik. Çok soğuk ama girilmeyecek gibi de değil.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/bulut-selalesi-firtina-deresi/

HUSER YAYLASI

Huser Yaylası’na çıkan yol, Ayder Yaylası’nın içinden geçiyor. Ayder maalesef artık büyük şehrin yayla versiyonu olmuş. O kadar kalabalık ki içinden geçmek iş çıkış saati köprü yolunda tıkalı kalmak gibi. Çamlıhemşin – Huser arası iki saat sürdüyse bunun bir saati Ayder ‘den çıkmakla geçti. Çok fazla Arap turist var. Artık onlara turist denir mi bilmiyorum çünkü her yerdeler, kalabalıklar. Seyrek olan biziz. Yöre halkı memnun olmasa da esnaf memnun. Tüm tabelalar Arapça ‘ya dönmüş.  Türk müşterilerin pek yüzüne baktıkları söylenemez. Yolun o kısmını sabırla tamamladıktan sonra Ayder çıkışından Huser Yaylası yönüne kıvrılıp, tırmanışa başlayabilirsiniz. Pokut ve Sal yolundan farkı var mı diye merak edecek olursanız,  Pokut ve Sal sanki Uludağ’a patika bir yoldan çıkıyormuşçasına yeşil bir yoldu. Çam ağaçlarının arasından keskin U dönüşleriyle ve çukurlara gire çıka ilerliyorsunuz. Burası daha farklı. Huser’ de yol geniş ama bir yanı uçurum. Çünkü yol boyunca ağaç bitki örtüsü yok. Sanki birden Nevada’nın sarp kayalardan oluşan dağlık bölgelerinde bir filmin içindeyiz.  Ve tırmanışa başlar başlamaz ilerideki vadinin içine su gibi yayılan bulut tarlası nefis bir görsel şölen olarak önümüze serildi. Sürekli fotoğraf çekme isteğimize biz de engel olamadık. Nasıl istemeyelim ki! Uçak kokpitinde bulutların üstünde seyahat etmek gibi burada olmak. Üstelik ayaklarımız yere basarken. Böyle bir güzellik dünyanın neresinde vardır bilmiyorum. Şansımıza yılda üç beş kere rastlanan açık ve güneşli bir gündü. Genelde tur şirketleri, yaylaya çıkmadan önce, yukarıyı arayıp soruyorlarmış manzara net mi, hava açık mı diye.  Çünkü onca yolu çıkıp hiçbir şey görmeden (bulutların içinde) geri dönmek de var. Eğer vaktinizi planlayabilirseniz yol üzerindeki Avusor Yaylası’na da uğramanızı öneririm. Huser’e çıkarken yaylayı göreceksiniz. Telefon çekmiyor. Elektrik diğer yaylalarda olduğu gibi güneş enerjisiyle üretiliyor.  Avusor’a bir saat yürüyüş mesafesinde buzul gölü var. Kaçkar dağlarının eteklerindeki bu göl bizim için başka bir seyahatin konusu olsun. Huser Yaylasında bulutların üzerinde uçacağınız bir salıncak ve güzel fotoğraflar çekmeniz için bulut denizinde gidiyor hissi veren kayık sizi bekliyor. Bir şeyler atıştırabileceğiniz, çay, kahve, su içebileceğiniz büfe ve önündeki tahta banklar, gün batımına kalacaksanız ideal. Eğer minibüsle çıktıysanız gün batımını izlemek güzel olabilir. Zaten bu amaçla akşam üzeri yola çıkan araçlar var. Ancak kendi arabanızla bu zor olabilir. Çünkü yol gündüz bile çetrefilliyken gece karanlıkta, çukurları ve uçurumu görmeden gitmek için bence riskli. Günün sonu Çamlıhemşin Patika Pansiyon’dayız. Üç yaylayı bir güne sığdırdık, zaferimizi kutlayalım. Güzel bir yemek, mis gibi bir duş, yumuşacık, tertemiz bir yatak… 

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/huser-yaylasi/

Translate »