Bir cumartesi günü, Efe ve Ela ile Eminönü,Sirkeci, Karaköy ve Fatih hattında yarım günlük gurme ve fotograf turu yapmak istedik. Efe’nin 15.30 da biten futbolunun hemen ardından Üsküdar’dan Marmaray’a binerek soluğu Sirkeci’de aldık. Haftasonu İstanbul’da, toplu taşıma ve deniz yolunu, metro hatlarını kullanmak en mantıklı tercih bence.
ŞEKERCİ HAFIZ MUSTAFA
Sirkeci’de indikten sonra Yenicami’ye doğru yürümeye başladık. Yürürken ilk durağımız Şekerci Hafız Mustafa oldu.
Şekerci dükkanı ve çocuk. Zaten şekerci dükkanları çocuklar için mevcut değil midir?
Hafız Mustafa’nın 1864 yılında Bahçekapı’da doğduğunu, o gün bugün 5 defa el değiştirdiğini ve hala aynı işi, aynı yerde yaptığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
İstanbul’da tek tük kalan ve bu nedenle yaşatmamız gereken, kültürümüzün önemli bir parçası olan bu lezzet noktalarını, çocuklarla tanıştırmak çok önemli..
Akide şekerleri, badem şekerleri, çiftekavrulmuş lokumlar… Hepsinden azar azar seçip minik kese kağıtlarında paketlerimizi alıp çıktık.
YENİ CAMİ
Bir zamanlar camiye çıkan merdivenlerde bir sürü kuşlar ve onlara atmak için yem alacağımız satıcılar olurdu. Camiye doğru yürürken Ela’ya bunu anlattığım için kuşları beslemeyi ümid ederek geldi. Ama merdivenlerde ne yemci ne de kuş gördük. Onun yerine bir sırnaşık kedi caminin avlusunda bacaklarımıza dolandı .
Efe cami ile ilgili;
” -Anne bu cami yeni mi? Bu yüzden mi adı Yeni Cami? ” diye sorunca, caminin ne kadar eski olduğunu, kapısında da yazdığı gibi 1597 yılında yapıldığını anlattım. Merdivenlerin üstünden şöyle bir Galata Köprüsüne ve boğaza baktık. Bir kaç kare fotoğraf çektik. Yemek Yemek üzere doğru Mısır Çarşısına.
MISIR ÇARŞISI
Mısır Çarşısına girmeden önce şöyle bir çiçek pazarına baktık, orada neler satıldığını çocuklara anlattım. Baktım Efe niyeti bozarak, köpek de satılıyorsa gidip alalım mı diye beni sıkıştırmaya çalışıyor, hemen Mısır Çarşısının renk cümbüşüne kafalarını sokuverdim.
Mısır Çarşısı, başına eklenen Tarihi lafını en çok hakeden yer sanırım. Ben size uzun uzadıya anlatmayayım ama siz bir ara Mısır Çarşısının Geçmişi‘ni buradan tıklayarak okuyuverin. Adım atacak yer yoktu diyebilirim. İnsan seli eşliğinde çarşıya aktık. Bir kaç fotograf çektik ama Ela kaybolacak yada ezilecek diye özellikle çarşının sonuna kadar yürümedik.
Çocuklar, lokumcu, kuruyemişci, kuyumcu ve baharatçıların renkleri, ışıkları ve tabi ki çarşının uğultusu ile şaşkına dönmüş bir halde doğru Pandeli’ye.
PANDELİ
Turkmax Gurme’de harika bir börek tarifi izlerken tanıştım Pandeli ile. Gerçi 1901 yılından beri orada bu işi yapan bir esnaf lokantasını bunca zamandır tanımamış olmak da benim ayıbım. Gurme Kardeşim ile daha çok takılmalıydım sanırım.
Siz hala Bilal’i tanımıyorsanız sizi de tanıştırayım.ODTU’den bir grup arkadaş, hobi olarak başladıkları bu işi bayağı ilerlettiler. Sonradan Gurme oldular. İstanbul’u dere tepe gezip ilgilenen herkesi de hem gezdirip hem süper lezzet noktaları ile tanıştırıyorlar.
Neyse gelelim böreğe, usta böreğin arasına patlıcanlı bir harç koyup beşamel sos benzeri bir sos ile kat kat yapıp fırına verdi, servis aşamasında üzerine 2-3 yaprak, döner ekledi. Görüntü 10 numaraydı. Lezzetin de öyle olduğu muhakkak. Biz de çocuklarla orayı tercih ettik.
Ancak 12.00 de servisine başlanan yemekler, günlük ve belli bir ölçüde yapıldığı için 15.00 gibi çoğu bitiyormuş. Biz bu nedenle sadece zeytinyağlı ve ızgara köfte ile yetinmek zorunda kaldık. Ancak bu bile lezzeti deneyimlemek anlamında yetti. Etin yanında harika bir patates püresi ve ıspanak püresi vardı.Yani ıspanak sevmeyen çocuklara bile yedirtecek cinsten.
Ortam da çok nostaljik. Mavi İznik çinileri, devasa avize, tavandaki minik kubbe ve küçük pencerelerinden görünen güzelim İstanbul manzarası ile kesinlikle tavsiye edeceğim bir mekan.
Buranın bademli kurabiyesi meşhurmuş. Çocukların tatlılığından herhalde hesabı ödeyip masadan kalkarken bize bu kurabiyelerden getirdiler ve çocuklara ikramımız diyerek çok zarif bir jest yaptılar.
www.pandeli.com.tr adresinden hem menüyü hem mekanı daha iyi tanıyabilirsiniz.
GALATA KÖPRÜSÜ
Köprüden geçişimiz yemek sonrasına kaldığı için maalesef karanlığa kaldık. Aslında saat daha 17.30 du ama saatler kış moduna geçtiğinden günler erken kararmaya başladı. Köprüyü yarısına kadar altından, kalan yarısını üstünden yürüyerek geçtik. Yukarıdan sarkan oltalar çocukları çok mutlu etti. Daha erken bir saat orada olabilseydik balıkçıları seyretmekten büyük keyif alırdık. Efe karanlık nedeni ile istediği fotoğrafları çekemedi. Ama köprünün sonuna kadar yürümeye devam ederseniz, dayınız orada ve size baklava ısmarlayacak deyince bırakın yürümeyi koşmaya başladılar.
KARAKÖY GÜLLÜOĞLU
Baklava deyince en sevdiğim yer burasıdır. Ayrıca mekan da ayrı bir güzeldir. Bilal çayları ve baklavaları almak için sıraya girdi biz de dışarıda masa değil ama en azından oturacak tabure bulduk. Hem içerisi hem dışarısı çok kalabalıktı. Bilal yanında bol kaymak ile havuç dilimi ve fıstıklı şöbiyet almış. Zaten bence ne alırsa alsın hepsi benim için birbirinden lezzetlidir. Bu arada baklava konuşuyoruz ama çayları da baklavası kadar güzel. Bunu da yazmadan noktayı koymayayım:)
Perşembe pazarının içinden Vezneciler yönüne doğru devam ettik. Su kemerlerine gelirken Bilal ,”-Pilav yemek ister misiniz?” diye çocukları gaza getirdi. Değil pilav yemek, aslında su içecek halimiz bile yoktu. Ama Efe durur mu?Zaten Bilal de pilavı öyle bir anlattı ki benim bile canım çekti.
TARİHİ UNKAPANI PİLAVCISI
Millet ekşi sözlükte hakkında sayfa sayfa yazmış. Kardeşim yıllardır biliyor, gidiyor ve yiyor. Pilav aşığı biri olarak ilk tanışmamızın bu kadar tok bir halde oluşu çok yazık bir durum. Yemin ederim aç olsam dolu dolu 2 tabak yerdim. Bu kadar güzelini, bloğumu okuyanlar bilir, Bodrum’da Kısmet Lokantasında yemiştim. Unkapanı plakçılar çarşısının orta yerinde, arabada satılan tavuklu ve nohutlu çeşitleri ile gece boyunca servis veren bir yer. Ayrı bir istasyon da karabiber, ketçap vs için koymuşlar. Plastik tabak, plastik kaşık, plastik tabure…Aslında belki de ilginç olan bunca kalabalığın, sürekli sıra bekleyip, bir ritüelmiş gibi pilavı kaşıklaması. Ayran kıvamında. Zaten pilav da ayransız gitmez yani..
VEFA BOZACISI
Son durak Vefa Bozacısı. Boza içecek hal var mı derseniz cevabım kesinlikle hayır. Ama bu kadar yakınına yaklaşmışken Atatürk’ün boza içtiği bardağı görmeden geçip gidilir mi?Dükkanın önü ana baba günü desem abartmış olmam.
Tam karşısında bir kuruyemişçi var, mis gibi leblebi kavuruyor. Bozacıda leblebi yok. Karşıdan leblebini alıp bozanı içmeye dükkana gireceksin. Leblebiler 5 tl ve 10 tl lik kese kağıtlarında. Bozalar tarçınlı ve tarçınsız olarak bardaklarda servise hazır. Tanesi 3 tl. Ayrıca cam ve plastik şişelerde bozanızı alıp eve de gidebilirsiniz. Kredi Kartı geçmiyor. Vefa Bozacısı,1876 yılında Vefa’da, Hacı Sadık bey tarafından açılmış. Hacı Sadık bey burayı açmadan önce omuzunda taşıdığı bakır güğümle, kış geceleri Osmanlı Sarayına boza satarmış. 4.kuşak aynı aile aynı yerde üretim ve satışa devam ediyorlar. Dükkanın girişindeki mermer basamak, yılların etkisi ile erimiş. Bu aşınmış mermer basamak alın teri ve emeği öyle güzel ifade ediyor ki. Nar ekşisi, limon sosu ve sirke de satıyorlar.
Bu arada Vefa semti, mutlaka bundan sonraki bir haftasonunun konusu olacak. Çünkü o kadar güzel tarihi evleri var ki. Zaten,eski İstanbul zamanının aristokrat aileleri, bürokratları, saraya mensup kişileri bu semtde otururmuş.
O günlerden kalanları, çocuklarla tanıştırmakda fayda var.
GÜNÜN SONU
Sevgili Bilal bizi Mamaraya bıraktı ve Üsküdar’dan arabamıza bindiğimiz gibi çocuklar uyur bir halde evimize döndük. Onlar açısından çok güzel bir gün oldu. Tabi onlar mutlu olunca ben de çok mutlu oluyorum. Bu bloğun sayfalarında, neden çocukla gezmeli diye bir bölüm var. Çocuk ,dünyayı yaşadığı yerden ibaret sanmamalı diye başlayan bir yazı. Dünya ; ne yaşadığı kapalı çevreden, ne yaşadığı zaman diliminden ibaret . İstanbul’da yaşayan çocuk, İstanbul dendiğinde ,İstanbul’un geçmişten geleceğe nasıl bir köprü olduğunu, barındırdığı köklü tarihi, lokantası ile yemekleri ile bozacısı, şekercisi, hamamları, camileri, köprüleri, hanları…..kısaca sahip olduğu tüm zenginliği ile bu mirası bilmeli ve korumalı. Biz uzun zamandır ihmal ettiğimiz bir programı geç de olsa yaptık.
Devamı gelecek. Bu sayfalarda.
Bunlarda İlginizi Çekebilir
Son Yorumlar