Karçal Dağları-Macahel Geçidi

Çamlıhemşin’den çıkmadan önce çarşı içinde yemeğimizi yedik. Merkezde Serender Restoran. Laz böreğini çok lezzetli yapıyorlar. Mıhlamasını denedik, onu da beğendik. Tam karşısında Kaçkar Büfe var. Adının büfe olduğuna bakmayın yöresel hamur işlerini yapan bir fırın. İçerisi yeni pişmiş, tok olanı acıktıran cinsten poğaçalarla mis kokuyordu. Kaydabak ve kete aldık. Her ikisi de Çamlıhemşin’e özgü yemekler. Kaydabak çeşitli yeşil sebzelerin karıştırılmasıyla yapılan bir hamur işi. Pırasanın yoğunluğu fazlaydı ve çok yakışmıştı.  Keteyse, hemşinketesi olarak geçiyor ve kaymakla unun yoğurulmasıyla hamuru elde ediliyor. içi ise mısır unlu, şekerli bir karışım. Her ikisini de sevdik. Hatta Kaydabak ertesi güne de kaldı ve bayatlamadığı için Macahel yaylalarında iştahla yedik. Artvin yönüne doğru yola devam. Kilometre olarak 120 civarı ama saat olarak üç saate yakın bir yolumuz vardı. Efe ehliyet aldığından beri rahatım. Çevreme bakmak, telefonla oyalanmak, müzik listelerini kurcalayıp arabada dj’lik yapmak… Yol daha kolay geçiyor. Borçka’ya geldiğimizde Karagöl sapağına varmadan bir mısırcı gördük. Ela ve ben severiz. Durduk, mısırları kemirmeye ve rampayı çıkmaya yeni başlamıştık ki yağmur atıştırmaya başladı. Zaten öğle saati olmasına rağmen karanlık bir havada gidiyorduk. Sağ yanımızda “Ballı Baba” diye salaş bir tabela gördük. Macahel ‘in balını almamak olmaz. Yol boyunca mor çiçeklere hayran hayran bakıyordum, arılar kesin bu çiçekten de bal yapıyorlardır. Ve durduk. Ballı baba baldan tatlı bir uykudaydı. Yani o havada o mis gibi doğanın ortasında uyunmaz da ne yapılır. Aslında çay içilir. Ballı Baba yaşamdan keyif almanın en basit ve kolay ve de en güçlü yolunu bulmuş. Doğanın içinde uyku ve uyanınca içeceğin demli bir çay. Semaverin altında birkaç odun, yanında yıkanmış ters çevrilmiş çay bardakları sanki bizi bekliyor. Kapıyı tam çalacakken uyandı, gözü yarı açık yarı kapalı, özür diler gibi “Uyumuşum!” dedi. Cevap olarak gülümsedik. Daha biz demeden o dedi; “Çay alın,” Bardaklarımızı doldurduk, mavi bir şemsiyesi vardı altına tahta bir masa ve bank koymuş. Oturduk. O ana dair hatırladığım iki şey benim için önemli. Hatta bir itiraf. Ballı Baba dedi ki; “bu havada geçidi geçmeyin, önünüzü göremezsiniz, sis indi. Bu gece Borçka’da kalın yarın sabah erken gidersiniz.”  Bu tarz bir uyarı genelde gençlik filmlerinden repliktir sanki. Aslında Ballı Baba, kendi pansiyonunda bizi bir gece konaklatmak için söyledi muhtemelen bunu. Ama benim içime bir korku sindi. İlk defa geçeceğimiz bir yol, direksiyonda Efe, telefon genelde zaten o yollarda çekmiyor. İçimi hafif bir tedirginlik kapladı. “Şoförlüğü ne kadar delikanlının?” Dedim, “Ehliyeti yeni ama ayakları yettiğinden beri hevesli.” Sonra içimdeki vesvese kuşları başladı, ben kullanayım, en iyisi bu, uzunları, dörtlüleri, sis farlarını ne varsa açarım, yavaş yavaş daha güvenli… Sonra bu düşünceler dilime vurdu, “Baba” dedim, “ben kullanayım olmadı…”  Ballı Baba tek bir cümlede kestirip attı, “buraya kadar getirdiyse bundan sonra da götürür.” İşte bu kadar basit. İçinde yaşadığı doğa kadar, demlediği bir bardak çay kadar yalın, sade, doğal ve bir o kadar gerçek bir cümle. Kendime kızdım. İçten içe tabii. Bu güvensizlik ve korkularla çocuklara kim bilir farkında olmayarak neler yüklediğimi düşündüm. Her şeyin steril olduğu durumlarda onlara yetki vermek kolay. Ama asıl büyümek işte bu sisli alanlarda gizli. Ballı Baba! sağ ol. Çayımızı içtik, yola çıktık. Efe direksiyonda benim başım bulutlarda. Evet bulutlarda. Lafın gelişi değil bu.  Sunrooftan başımı çıkarttım. Yüzüme yağmur vuruyor, buz gibi bir hava. Rüzgar yanaklarımda. Hayatımın en güzel anlarından biri olmalı. Ela bir şarkı seçti. Mor ve Ötesi. Bir derdim var diye bağırıyorum ama “o an” bir derdim yok. Anlarda kalmak bu olmalı. Manyakça bir an. Bir film karesi olsa ve siz de görseniz keşke. Sislerin arasında yol alan bir araba, arabadan yükselen bir şarkı, şarkıya eşlik eden yolcular… Ve o an “Efe dur! Hemen dur,” diye bağıran bir anne. Endişe edecek bir şey değil ama dünyaya dair şahane bir an daha. Arabamız bir keçiyle burun buruna geldi. Üstelik yaklaştıkça baktı ki keçinin ardında tüm hısım akrabaları var. Ailecek asfalta yayılmışlar. Öyle mutlu olduk ki hemen aracımızdan indik. Fotoğraflarını çektik. Macahel geçidi sen ne güzel bir geçitsin bize bunca güzel deneyimi peş peşe yaşattın.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://ailecekgeziyoruz.com/karcal-daglari-macahel-gecidi/

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 

Translate »